Gheorghe Hagi, topa dokunduğunda herkes dururdu.
O sadece bir futbolcu değil, sahada kendi kurallarını koyan bir büyücüydü.
Rakipler onu izlerken ne yapacağını bilmezdi; o ise bir adım önde, bir adım farklıydı.
Romanya’nın sokaklarından yükselen Hagi, yeteneğini kolay kazanmadı.
Küçük yaşta topa aşık oldu, her gün saatlerce çalıştı, her maçta risk aldı.
Sahada attığı her pas, attığı her gol, onun zekâsının ve cesaretinin bir göstergesiydi.
İster Galatasaray’da olsun, ister milli formada, Hagi hep bir fark yaratmayı başardı.
O gol atarken sevinmezdi, çünkü oyunun büyüsü onun için hep daha önemliydi.
Bir frikik, bir ara pas, bir çalımla sahadaki herkesin aklını çelmek…
Bunlar onun sahadaki şiiriydi. Her hareketi, bir tablo gibi dikkatle işlendi.
Hagi’nin oyununda sadece yetenek değil, cesaret vardı.
Baskı altındayken topu ayağından bırakmaz, oyunu kuran hep o olurdu.
Sahada risk almak onun doğasıydı ve bu yüzden izleyenler onun oyununu unutamazdı.
O, yalnızca bir futbolcu değil, bir dönemin simgesiydi.
Milli takım formasıyla bir ülkenin gururunu taşıdı, kulüp formasıyla ise adını tarihe yazdı.
Hagi sahadan ayrıldığında, geriye sadece goller değil, sahada yaşattığı anılar kaldı.
“10 numaradan hikâyeler” bazen büyüyle yazılır.
Ve Gheorghe Hagi, o büyünün adıydı.

















