Francesco Totti sahaya çıktığında, sadece bir futbolcu değil, bir şehrin sembolü yürüyordu. Roma onun eviydi; forması bir kumaş değil, aidiyetin simgesiydi. Her dokunuşunda, her pasında, her golünde şehrin ruhunu sahaya taşıyordu.
Totti yetenekli bir oyuncuydu, ama onu özel yapan sadece yeteneği değildi. Sahadaki zekâsı, oyunu okuma yetisi ve o eşsiz vuruşlarıyla her zaman bir adım öndeydi. Rakipler onu çözmeye çalıştı ama Totti’nin oyununda sürprizler bitmezdi.
Roma’nın çocukları onu izleyerek büyüdü, taraftarlar onu bir futbolcudan öte, bir lider, bir kahraman olarak gördü. Kulüpten ayrılmak, başka bir formayı giymek onun için düşünülemezdi.
Onun hikayesi sadece goller veya kupalarla ölçülmez; sadakati, bağlılığı ve şehirle kurduğu bağla ölçülür.
Totti sahada oynarken sadece yetenek değil, duygularını da ortaya koyardı.
Bir pas attığında taraftar bilir, bir gol attığında herkes sevinir. Ama Totti’nin zaferi, çoğu zaman sahada verdiği mücadele ve gösterdiği bağlılıkta saklıydı.
Onun futbolu, gösteriş yerine zarafetle, anlık şov yerine uzun soluklu sadakatle yazıldı.
Roma’yı terk etmeden önce, tüm şehir onunla birlikte büyüdü, onunla birlikte umutlandı ve onunla birlikte ağladı.
“10 numaradan hikâyeler” bazen sadakatle yazılır.
Ve Francesco Totti, o sadakatin son gladyatörüdür.

















